Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Sosyal devlet kavramı 1961 anayasasıyla ülkemizde gündeme geldiyse de aslında bu kavram cumhuriyet öncesine dayanır. I. Meşrutiyet öncesi bazı gruplara bir takım haklar sağlanmıştı.Ama bu haklar kesin bir kanun koruyuculuğu altında değildi.
I. Meşrutiyet ve bunu izleyen dönemde sınırlı ve dolaylı bazı yasalaştırma girişimleri yapılmış olmakla birlikte,II.Meşrutiyet dönemine kadar bir devlet müdahalesine rastlanılmamaktadır.
II.Meşrutiyetin ilanı ile ortaya çıkan nispi özgürlük havası içinde,siyasi grupların etkinliği daha fazla artmış ve işçi faaliyetleri hızla artmış,dernek kurma grev hakkı ve sendika kurma hakkı kazanılmıştır.
Cumhuriyet in ilanından sonra İzmir de bir iktisat kongresi toplanmış ve kongrede ülkenin ekonomik politikası belirlenmiştir. Sanayileşme ve diğer alanlarda teşvik hareketlerine başlanmıştır. Bu kongre ülkemizin ekonomik politikasını liberal bir yöne çevirmiş ve belli ilkeleri o günden ortaya koymuştur.
a. 1924 Anayasasında Sosyal Devlet
Sosyal devlet ve sosyal haklarla ilgili çok sınırlı bir anayasadır. Buna rağmen 1924 anayasasının kabulünden sonra devletin sosyal hayata etkileri daha fazla görülmeye başlamıştır. 1936 tarihli İş Kanunu eksikliklerine ve uygulamadaki aksaklılara rağmen çalışma hayatını düzenleyici mahiyetteki ilk ciddi girişim olma özelliğine de sahiptir.
2. Dünya savaşından sonrada müdahaleler devam etmiştir. Çalışma Bakanlığının kurulması, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kurulması, 1947 yılında kabul edilen Sendikalar Kanunu ve buna bağlı olarak grev hakkının tanınması ve bu mahiyette birçok kanun bu dönemde kabul edilen önemli kanunlardır.
b. 1961 Anayasasında Sosyal Devlet
Türkiye de sosyal devlet anlayışının yerleşmesinin başlangıcı olarak 1961 anayasası gösterilebilir. 9.7.1961 tarihli Anayasamızın Genel Esaslar kısmının 2. maddesi Cumhuriyetin Nitelikleri başlığı altında “Türkiye Cumhuriyeti,insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” ibaresiyle Sosyal Devlet anlayışını açıkça kabul eder.
Anayasamızın tüm ilkeleri sosyal devlet prensibini destekler niteliktedir. Böylece 1961 anayasası Türkiye de ilk defa sosyal devlet rejimini kurmuştur diyebiliriz. Anayasanın 41. maddesi “İktisadi ve sosyal hayat,adalete,tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenlenir. İktisadi,sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek,bu maksatla,milli tasarrufu artırmak,yatırımları toplum yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma planlarını yapmak devletin ödevidir.” der.
Sosyal devletin en başta gelen görevlerinden biri de sosyal güvenliktir. Anayasasının 48. maddesi ise sosyal güvenlik hakkına ayrılmış olup,”bu hakkı sağlamak için sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilatı kurmak ve kurdurma” yı devletin ödevlerinden biri kabul eder.
Böylece devlet, 1961 Anayasasında kabul edilen sosyal devlet prensibini çıkarttığı kanunlarla destekleyerek devletin sosyal alandaki düzenleyici,denetleyici gücü ortaya konulmuştur.
1961 Anayasası ile devlet,ekonomik ve sosyal hayatı düzenlemek üzere sosyal devlet anlayışına da uygun olarak kalkınma planları yapmaya başlamıştır. Kalkınma planları aracılığı ile Sosyal Devlet bu anlayışın gerektirdiği hedefler doğrultusunda ülkenin sosyal ekonomik ve kültürel politikasını düzenleyici, bu konularda yol gösterici ve bizzat devlet yürütme organlarınca da bu politikaların uygulayıcısı olarak ekonomik ve sosyal hayata müdahalelerini arttırmıştır.
c. 1982 Anayasasında Sosyal Devlet
1982 Anayasasının 2. maddesi “demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devleti” ibaresine yer vermektedir. Anayasasının devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen 5. maddesinde ise “kişilerin ve toplumun refah,huzur ve mutluluğunu sağlamaya,kişinin temel hak ve hürriyetlerini,sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal,ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya,insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya” devletin temel görevleri arasında yer verilmiştir.
Gerçek şu ki, Türkiye’nin sosyal devlet aşamasında daha çok yol kat etmesi gerekmektedir. Sosyal Devlet harcamalarına Gayri Safi Milli Hasıla dan daha fazla pay ayrılması bu konuda gelişmelerin dönüm noktası olacaktır. Şüphesiz bunun içinde güçlü bir ekonominin varlığı gereklidir. Ekonomik güç beraberinde huzurlu bir toplumun varlığını da getirecektir. Avrupa Birliği yolunda çıkarılan bazı yasalar bu yolda ilerleme kat ettirse de bunlar yeterli olmayacaktır. Refah devletine ulaşmanın en kestirme yolu,köklü reformlarla sistemin bu yapıya uygun hale getirilmesinden geçmektedir. Ülkemizde sosyal devlet ilkesi son 2 anayasamızda yer aldıysa da ne yazık ki devlet uygulamada çok yetersiz kalmıştır. Şüphesiz bunun en büyük nedeni sürekli iç karışıklıkları, ekonomik buhranlar, rejim sallantılarıyla uğraşan bir toplumumuz olmasıdır. Ülkemiz halen gelişmekte olan ülkeler statüsünde yer almaktadır. Ve daha uzun yıllarda öyle kabul edileceği öngörülmektedir. Son ekonomik krizle birlikte işsizler ordusunun 10 milyonu aşması, sağlık sitemindeki aksaklıklar, eğitim sisteminin çökmesi, sosyal güvencesi olmayan milyonlarca insanın varlığı, işsizlik sigortası gibi kanunların henüz yeni çıkarılıyor olması ve toplumun içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz, sosyal devlet ilkesinin devlet politikaları içindeki yerini yada olmayan yerini anlamada birer ölçüt olarak kabul edilebilir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:33 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Sosyal Devletin Ülkemizdeki Gelişimi Nedir
I. Meşrutiyet ve bunu izleyen dönemde sınırlı ve dolaylı bazı yasalaştırma girişimleri yapılmış olmakla birlikte,II.Meşrutiyet dönemine kadar bir devlet müdahalesine rastlanılmamaktadır.
II.Meşrutiyetin ilanı ile ortaya çıkan nispi özgürlük havası içinde,siyasi grupların etkinliği daha fazla artmış ve işçi faaliyetleri hızla artmış,dernek kurma grev hakkı ve sendika kurma hakkı kazanılmıştır.
Cumhuriyet in ilanından sonra İzmir de bir iktisat kongresi toplanmış ve kongrede ülkenin ekonomik politikası belirlenmiştir. Sanayileşme ve diğer alanlarda teşvik hareketlerine başlanmıştır. Bu kongre ülkemizin ekonomik politikasını liberal bir yöne çevirmiş ve belli ilkeleri o günden ortaya koymuştur.
a. 1924 Anayasasında Sosyal Devlet
Sosyal devlet ve sosyal haklarla ilgili çok sınırlı bir anayasadır. Buna rağmen 1924 anayasasının kabulünden sonra devletin sosyal hayata etkileri daha fazla görülmeye başlamıştır. 1936 tarihli İş Kanunu eksikliklerine ve uygulamadaki aksaklılara rağmen çalışma hayatını düzenleyici mahiyetteki ilk ciddi girişim olma özelliğine de sahiptir.
2. Dünya savaşından sonrada müdahaleler devam etmiştir. Çalışma Bakanlığının kurulması, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kurulması, 1947 yılında kabul edilen Sendikalar Kanunu ve buna bağlı olarak grev hakkının tanınması ve bu mahiyette birçok kanun bu dönemde kabul edilen önemli kanunlardır.
b. 1961 Anayasasında Sosyal Devlet
Türkiye de sosyal devlet anlayışının yerleşmesinin başlangıcı olarak 1961 anayasası gösterilebilir. 9.7.1961 tarihli Anayasamızın Genel Esaslar kısmının 2. maddesi Cumhuriyetin Nitelikleri başlığı altında “Türkiye Cumhuriyeti,insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” ibaresiyle Sosyal Devlet anlayışını açıkça kabul eder.
Anayasamızın tüm ilkeleri sosyal devlet prensibini destekler niteliktedir. Böylece 1961 anayasası Türkiye de ilk defa sosyal devlet rejimini kurmuştur diyebiliriz. Anayasanın 41. maddesi “İktisadi ve sosyal hayat,adalete,tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenlenir. İktisadi,sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek,bu maksatla,milli tasarrufu artırmak,yatırımları toplum yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma planlarını yapmak devletin ödevidir.” der.
Sosyal devletin en başta gelen görevlerinden biri de sosyal güvenliktir. Anayasasının 48. maddesi ise sosyal güvenlik hakkına ayrılmış olup,”bu hakkı sağlamak için sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilatı kurmak ve kurdurma” yı devletin ödevlerinden biri kabul eder.
Böylece devlet, 1961 Anayasasında kabul edilen sosyal devlet prensibini çıkarttığı kanunlarla destekleyerek devletin sosyal alandaki düzenleyici,denetleyici gücü ortaya konulmuştur.
1961 Anayasası ile devlet,ekonomik ve sosyal hayatı düzenlemek üzere sosyal devlet anlayışına da uygun olarak kalkınma planları yapmaya başlamıştır. Kalkınma planları aracılığı ile Sosyal Devlet bu anlayışın gerektirdiği hedefler doğrultusunda ülkenin sosyal ekonomik ve kültürel politikasını düzenleyici, bu konularda yol gösterici ve bizzat devlet yürütme organlarınca da bu politikaların uygulayıcısı olarak ekonomik ve sosyal hayata müdahalelerini arttırmıştır.
c. 1982 Anayasasında Sosyal Devlet
1982 Anayasasının 2. maddesi “demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devleti” ibaresine yer vermektedir. Anayasasının devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen 5. maddesinde ise “kişilerin ve toplumun refah,huzur ve mutluluğunu sağlamaya,kişinin temel hak ve hürriyetlerini,sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal,ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya,insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya” devletin temel görevleri arasında yer verilmiştir.
Gerçek şu ki, Türkiye’nin sosyal devlet aşamasında daha çok yol kat etmesi gerekmektedir. Sosyal Devlet harcamalarına Gayri Safi Milli Hasıla dan daha fazla pay ayrılması bu konuda gelişmelerin dönüm noktası olacaktır. Şüphesiz bunun içinde güçlü bir ekonominin varlığı gereklidir. Ekonomik güç beraberinde huzurlu bir toplumun varlığını da getirecektir. Avrupa Birliği yolunda çıkarılan bazı yasalar bu yolda ilerleme kat ettirse de bunlar yeterli olmayacaktır. Refah devletine ulaşmanın en kestirme yolu,köklü reformlarla sistemin bu yapıya uygun hale getirilmesinden geçmektedir. Ülkemizde sosyal devlet ilkesi son 2 anayasamızda yer aldıysa da ne yazık ki devlet uygulamada çok yetersiz kalmıştır. Şüphesiz bunun en büyük nedeni sürekli iç karışıklıkları, ekonomik buhranlar, rejim sallantılarıyla uğraşan bir toplumumuz olmasıdır. Ülkemiz halen gelişmekte olan ülkeler statüsünde yer almaktadır. Ve daha uzun yıllarda öyle kabul edileceği öngörülmektedir. Son ekonomik krizle birlikte işsizler ordusunun 10 milyonu aşması, sağlık sitemindeki aksaklıklar, eğitim sisteminin çökmesi, sosyal güvencesi olmayan milyonlarca insanın varlığı, işsizlik sigortası gibi kanunların henüz yeni çıkarılıyor olması ve toplumun içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz, sosyal devlet ilkesinin devlet politikaları içindeki yerini yada olmayan yerini anlamada birer ölçüt olarak kabul edilebilir.
Tarih: 2016-03-02 01:56:33 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx